Konservatuvar sınavlarına hazırlanırken heyecanımın yanında, kafamda binlerce soru, endişe, korku olduğunu net hatırlıyorum. O soruları hatırlamaya, sınavlara hazırlananlarla bugünümde empati kurmaya çalıştım. Sınava girişimin üzerinden geçen 29 sene sonra onca yıldan bana kalan deneyimlerle yanıtları arıyorum.
Çocukluğundan bu yana oyuncu olma hayali kurmuş, bu hayali yaşama şansına sahip biri olarak deneyimlerimi, doğaçlamanın bana kattıklarını paylaşma ve olabilirse yol gösterebilme dileği bu.
EVREN DUYAL
Bugün kendime sınavlara hazırlandığım dönemlerde oyuncu olmak benim için neden önemliydi diye sorduğumda, tam bir yanıt bulamıyorum. Sanıyorum içgüdülerim beni buna itiyordu ve ben de peşinden gidiyordum. Çok gençtim, tutuktum, utangaçtım, tanımadığım kişilerin hele ki tiyatro alanında değerli bulduğum kişilerin yanında kendimi açmaya hiç hazır değildim. Yine de iç dünyamda bir şeyler farklı işliyordu. Hevesim aşikardı ve her şeye rağmen bunu şiddetle ifade edebiliyordum. Bilinçli bilinçsiz bu alanda bulduğum her şeyi okuyordum, okuduklarımı önemsiyordum, merak ediyordum ve şanslıydım ki çok fazla tiyatro oyunu izliyordum. Çünkü izledikçe, okudukça daha çok hayal edebiliyordum. Belki de bu sebeple telefonda yabancı biriyle konuşurken ayağa kalkan ben, sınavlarda kendimi tutkuyla ifade edebildim.
Öğrencilik dönemim de bu tutkuyla devam etti. Ama kendimi keşfetme sürecim halen sürüyor. Oyunculuğa bakışım her gün değişiyor, gelişiyor. Çünkü hayatım değişiyor, ben değişiyorum.
Okula girdiğim andan itibaren doğaçlama ile tanıştım. Her zaman beni özgürleştiren bir alan olduğunu gördüm ve bugün sanıyorum ki belki de eğlenebildiğim için bu çalışmaları hep sevdim.
Ardından özel tiyatro yapmaya başladığımda, doğaçlama çalışmalarını metinli tiyatro hazırlık süreçlerinde nasıl işletebileceğimi uzun yıllar deneyimleme şansım oldu. Yine o zamanlar tam olarak algılayamasam da doğaçlamanın karakter yaratırken beni özgürleştirdiğini, oynadığım karakterlerin yaşayan karakterler olabilmesine hizmet ettiğini hissettim.
Eğitmenliğe başladığımda da yine kendi oyunculuk yolculuğumdan hareketle bu içgüdüleri tetikleyecek, öğrencinin hayal gücünü açığa çıkaracak, özgüvenini tazeleyecek egzersizlere ağırlık verdim. Böyle 14 yıl geçti ve bundan tam 11 yıl önce istanbulimpro’nun bir üyesi olup metinsiz tiyatro yapmaya başladığımda ise yepyeni bir dünya açıldı karşıma. Doğaçlamanın temel ilkeleri ile tanışmak, onca yıl yapmış olduğum doğaçlama çalışmaların bir ön çalışma sürecinden fazlası olmadığını gösterdi bana. Heyecan duyacağım çok daha fazla şey olduğunu gördüm. Doğaçlama yaparken ihtiyaç duyduğun her şey hayatta da ihtiyaç duyduklarımdı. Hata yapmaktan korkmamak, risk almak, reddetmemek, olumlu olmak ve daha pek çok şey özgüvenimi güçlendirdi, kendimle barıştım, adeta korkusuzdum, özgürleştim.
Sonraki yıllarda oyunculuk eğitim çalışmalarımda metinle karakter yaratım süreçlerini doğaçlama egzersizleriyle yürüterek öğrencinin ne denli parlayabileceğine defalarca tanık oldum.
Doğaçlama oyuncunun yaratıcılık eyleminin özünü oluşturur. Tam da bu sebeple, Oyunculuk Bölümlerinin müfredatında olması gerektiği gibi, bu bölümlere hazırlanırken de kullanılması gereken önemli bir metot bana göre.
Doğaçlamanın yaratıcılık eylemini ne şekilde tetiklediğini birlikte gerçekleştireceğimiz çalışmalarda görebileceğiniz gibi, Koray Tarhan’ın improlog.blogspot sitesinden detaylı yazılara ulaşmanız mümkün.
Bir örnek vermek gerekirse, Koray Tarhan “Doğaçlama Yapmaya Başladığınızda Beyninizde Tuhaf Şeyler oluyor” başlıklı yazısında açıklayıcı bir örneğe yer veriyor.
Müzik tutkunu kulak burun boğaz uzmanı ve cerrah Charles Limb, caz müzisyenlerini ve rap şarkıcılarını MR cihazına sokup doğaçlama ya da freestyle rap yaparlarken beyinlerinde neler olup bittiğini anlamak için izlemiş. Sonuçlar, kişilerin yeni bir şeylerin yaratım anında beyinlerinde yer alan kendilerini ifade alanlarının yüksek oranda aktifleştiğini göstermiş. Aynı zamanda, belki de daha ilginç olan, beynin ketleme ile bağlantılı olan kısmının yavaşlaması. Bu araştırma gösteriyor ki doğaçlama yapan insanların beyinleriyle rüya görmekte olan REM uykusundaki insanların beyinlerinin aynı bölgeleri aktifleşiyor.
Ne demek bu “Doğaçlama”?
Doğaçlama beden, uzam ve tüm insani kaynakları kullanarak bir düşüncenin, durumun, karakterin (hatta bir metnin) tutarlı, anlaşılır fiziksel ifadesini, tüm çevresel uyarıların etkilerini de katarak, spontan bir şekilde yaratmaktır.
Bunu yapabilmek için ön yargılardan kurtulup, kendinizi sürprizlere bırakmamız gerekir. Bu nedenle de kendimizi tanıyıp, kabul etmek, değişime açık olmak, hatalarımıza merhaba demek oldukça önemli.
Yani oyuncunun peşinde olduğu ânın içinde olmak. Bütün oyunculuk metotlarının peşinde olduğu şey de bu değil mi?
Doğaçlama ile yazılı bir metin nasıl çalışılır?
Aslında yüzyıllar boyunca oyuncu doğaçlama yapmış. Yani oyununda olay ve metni o anda kendisi bulmuştur. Sonra, yine doğaçlamalardan oluşan metinler yazılmaya başlanmıştır. Oyuncudan bağımsız bir yazım sanatı gelişmiş ve oyuncu yaratıcılığı ikinci plana atılmıştır. Metinle birlikte oyuncunun davranışları önceden belirlenmek zorunda kalmış, yani metnin yanında hareketlerde ezberlenmeye başlamıştır. Bu tutum yönetmenin önem verdiği yanları ortaya çıkarmıştır elbet ve farklı oyunculuk biçimlerini geliştirmiştir. Ama önceden ezberlenen metin ve hareketlerin ilk kezmiş gibi canlandırılabilmesi genellikle oyuncunun arayışı olmuştur.
20.yüzyılın başlarında bireysel ve bireysel sorunlara önem veren metinler yazılmaya başladı. Bu durum oyunculuğun yaratıcılığa daha çok ihtiyaç duyulması demekti. Yine de her şey yönetmenin hakimiyetinde ilerlemekteydi.
Sahnede oyuncunun yaratıcılığı arka plana atıldığı andan itibaren arayışlar sürmüştür. Hatta Stanislavski son yıllarında bir role yaklaşım için yeni bir yöntem yazmıştı. Bu yazısında o gün okunan bir oyunu ertesi gün hemen prova etmeyi tavsiye ediyordu. Böylelikle oyuncunun ve karakterin içindeki yaşam zorunlu olarak ortaya çıkıyordu.
Unutmayalım doğaçlama her türlü teatral oyunun köküdür.
Oynanan oyunun uzun prova süreçlerinden geçmesi, tüm ayrıntıların çalışılmış olması aslında bir şeyi değiştirmez. Performans anında oyuncu bir doğaçlamacıya dönüşür aslında. Basitçe seyirci güldüğünde mesela bir sonrası için zamanlamasını ayarlar. Ya da karşısındaki oyuncuyu ilk kez görüyormuş, duyuyormuş gibi davranır.
Çalışılmış her şeyin korunması bir şey değiştirmez. Çünkü oynamak ve doğaçlamak karmaşık bir birlikteliktir, her biri diğerini içselleştirir. Ve şüphesiz oyunculuğun doğal bir parçasıdır.
Ânı yaşamak bir oyuncuya ne katar?
Ânındalık sayesinde kendimizi yeniden şekillendiririz aslında. Spontanite geçmişimizde şekillendirdiğimiz düşüncelerin yarattığı çerçevelerden, eski bilgilerden ve gerçeklerle tıkanmış belleğimizden, sindirilmemiş bilgilerden bizi sıyırır.
Daha çok gençken sınavlara hazırlanırken yaşadığım tutukluk belki de bu çerçevelerden kaynaklanıyordu. Bu çerçeveleri kırmamı sağlayan ise istikrarlı tutkumdu. Beni zorlayan bu süreçlerde yalnız olmamdı. Oyuncunun çalışma aracı kendisidir. Fakat yaratıcılığını tetikleyen şey birliktelikten geçer. Bu fark edilmediğinde oyuncu kendi yaratıcılığıyla yalnız kalacaktır. Bu da işleri biraz şansa bırakmak demektir. Benim şansım istanbulimpro’nun beni bu uçsuz bucaksız dünya ile tanıştırması oldu diye düşünüyorum.
Doğaçlamalarla bir karakteri yaratmak nasıl bir yolculuk?
Öğrencilerimizle yaptığımız çalışmalarda da gördüğümüz gibi doğaçlama genellikle öğrencilere kendini normal hayattan daha iyi ve özgür hissettiriyor. Daha özgüvenli, kendini ifade etmekten korkmayan, duygularını açıkca paylaşabilen oyuncular oluyorlar. Viola Spolin’e göre bu kimliğinden sıyrılıp tatile çıkmak gibi.
Temel doğaçlama çalışmaları, rol arkadaşıyla yapılan doğaçlamalar bizi karakter doğaçlamalarına götürecektir. Yani tanımadığımız, bilmediğimiz birini canlandırmaya başlarız. “Kim?” sorusunun yanıtı artık “ben” değil “birisi” olacaktır ve yolculuk başlayacaktır.
Elbette metindeki bir durumu ilk kez doğaçlarken öğrenci yeni sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Çünkü doğaçlama anında metinde varsayılan durumlar değişir ve karakter bu yeni durumlar karşısında yeni davranışlar geliştirmek zorunda kalır. Oyuncu bu noktada riskler almalıdır, hata yapmaktan korkmamalıdır, birlikte oynadığı oyuncuya güvenmelidir. Tüm bunlar yeni çözümlemeler getirecektir. Algılarımız kendimizden doğan bir karakter yaratmak için oldukça kıymetlidir. Farkındalık bir saat gibi zihnimizin altında bir yerde işlemelidir.
Peki ânındalığı yakaladık, kendimizi daha özgürce ifade ediyoruz. Yeterli mi?
Tiyatro sanatı her daim gelişmekte olan bir sanat. Tarihsel olarak değişiyor, toplumsal değişikliklerden etkileniyor ve toplumu etkiliyor. Bu canlı alışveriş tiyatro sanatını her zaman genç tutar. Bu nedenledir ki bugün oyuncunun yaratıcı olabilmek için daha çok çaba sarf etmesi gerekmekte. Tarih bilmeli, politik bir bakışı olmalı, dünyadan, çevresinde olup bitenlerden haberi olmalıdır. Oyuncu oynadığı karakteri kendi donanımlarıyla değerlendirebilmek için bunlara ihtiyaç duyar. Üstelik bunu refleks haline getirmek gerekir ki ânı değerlendirebilsin.
Bir metindeki karakteri yaratma sürecinde oyuncunun öncelikle geliştirmesi gerekenler neler olabilir? Çalışırken nelere ihtiyaç duyar?
· Bakmak ve görmek yeteneği
· Dinlemek ve dikkatle dinlemek yeteneği
· Sahne koşulları altında gerçekten hatırlayabilme
· Sahnede düşünebilmek
· Karşındakinin ne söyleyeceğini bilememe
· Kendi denetimini kaybetmeme – farkındalık
Ve bunlar daha da çoğaltılabilir. İşte bu yüzden çok ciddiye alınmalı hazırlık süreci. Çünkü tüm bunları geliştirmek için çok sıkı bir çalışma gerekmekte.
Bu kısa hazırlık sürecinde oyuncu adayının bireysel özelliklerinin kısıtlanmaması, yabancı gelecek tekniklerle çalışmamak, henüz keşfetmekte zorlandığı rollerin üzerine yüklenmemesi oldukça önemli. Acele etmeden, adayın hazır hissettiği, kendinden yola çıkarak kolaylıkla çözümleyebileceği karakterler ve çözümlemelere yönelmek adayın kendi yolunu bulmasını sağlayacaktır.
Doğaçlamalar eğitmenin öğrenciyi tanıma sürecini hızlandırır ve bu noktada doğru seçimleri adayın eğitmenle birlikte yapmasına olanak sağlar.
Metni seçtiğinde aday, karakteri yaratırken, doğal olarak canlandıracağı karakteri öncelikle metinden yola çıkarak yorumluyor. Seven, nefret eden, başarısızlığa uğrayan, başarılı olan ve daha bir sürü özelliği çözümlemeye çalışıyor. Bu gözlemlerin herkese özel olduğu unutulmamalı. Oyuncunun kendini ne kadar tanıdığı, yaşadığı toplumu ne kadar algıladığı, başka insanlarla ne derece empati kurabildiğine göre algı değişecektir. Yani canlandırılan karakterin – elbette metnin zorunda kıldığı dramaturjik özellikler bir tarafa bırakıldığında- her oynayan oyuncu için farklı renkleri olabileceği ve yıllar sonra o karaktere bakışımızın değişebileceği unutulmamalı.
Bugün metinle çalışırken doğaçlama yöntemini kullanmak, oyuncunun hayal gücünü ortaya çıkarmakta çok etkili bir yöntem. Oyuncunun karakter olarak sahnede canlandırdıkları, metinde okuduklarıdır ama doğaçlama yaparken metindeki ilişkileri kendi hayal gücüyle besleyebilir, kendi özünü metindeki karaktere katabilir. Burada elbette oyuncunun kişiliğine çok iş düşer.
Doğaçlamayla yaratılan çıkış noktası ile oyuncu adayı eğitmenine pek çok “taslak” önerecektir. Bu taslaklar metindeki öykü ile buluştuğunda karakter özgürce biçimlenmeye başlar. istanbulimpro’da izleyeceğimiz yol bu olacaktır.
Bir oyuncu olabilmek için ne gibi özelliklere sahip olmalısınız?
- İyi bir hafıza –
- İyi bir diksiyon
- Yaşam hakkında fikir sahibi olmak
- Başka insanların duygularını anlamak
Bu gibi özelliklerin pek çok farklı meslekte de ihtiyaç duyulan özellikler olduğu unutulmamalı. Yani bunlar oyuncu olmak için yeterli özellikler değil.
Peki farklı neler olabilir?
- Değişimden zevk almak
- Bir yaşamdan daha fazlasını içinde taşıyabilecek güç
- Kendinden farklı kaderleri canlandırabilecek oyun içgüdüsü
- İnsanlara hayatı gösterme isteği- hayatı iyi bilebilmek-anlamak
Tüm bu seçenekleri birlikte çoğaltabiliriz.
Yetenek Sınavları
Aslına bakarsanız yetenek sınavları tıpkı hazırlık süreçlerinin olması gerektiği gibi oldukça eğlenceli geçebilmeli. Eğlence olmadan oyunculuk olmaz. Oyuncu rahatlamadan prova yapamaz, özgürleşemez, birlikte çalıştığı kişiye güvenmeden kendini açamaz. Hazırlık süreci de sınav süreci de duygusal, fiziksel olarak oldukça ciddi ve güç bir süreçtir. Bu sebeple neşe ve sevgi önemlidir.
Oysa maalesef bugün ülkemizde yürütülmekte olan yetenek sınavı sistemi adaylar için oldukça zorlayıcı şartlarda gerçekleşiyor.
Genel olarak Türkiye’de sanat okullarında sınavlarda neler istiyorlar?
- 1 Komedi tiradı
- 1 Dram tiradı
- 1 Şiir
- 1 Şarkı
Sınavlar genellikle 2 aşamalı gerçekleşiyor. 1.aşamada hazırlanılan parçalar izleniyor 2. Aşamada ise aday ya yeniden izlenip, şiir okutulup, kulak sınavına tabii tutulur, zaman zaman doğaçlama yapması istenebilir, ya da bu aşama öncesinde adaya verilen metin izlenir. Bazı okulların aşamaları daha fazla. Bu okullarda toplu dans sınavı, doğaçlama, genel kültür gibi aşamalarda var.
Bazı okullarda sınavlar eğitmenlerce adaya gereken rahatlığı sağlamanın imkânsız olduğu bir düzende işliyor. Üstelik yüzlerce adayın hazırladığı parçaları birkaç gün gibi kısa sürede değerlendirmek ne kadar sağlıklı olabilir? Genellikle çalışılan parçaların tamamının izlenmesi mümkün olmuyor veya tercih edilmiyor. Adayın o gün yaşayabileceği bir aksilik tüm bir yılına mâl olabiliyor.
Bu noktada asla unutulmamalı ki bir oyunculuk okulunun kabul sınavından geçememek oyuncu olmayacağınız anlamına gelmez. Bunun sınav sisteminin sağlıksızlığından tutunda sizin henüz hazır olmamanıza kadar uzanan pek çok sebebi olabilir. Yani önemli olan okulu kazanmak değil, oyuncu olma kararınız hatta isteğinizdir.
Bu zorlu süreç yıllar boyunca usta çırak ilişkisi ile yürütülmedi mi? Bugün okullu olmak isteğimiz, biraz bu yüzyılın koşullarında ustalarla sahnede buluşmanın zorluğundan, biraz metot öğrenmek istediğimizden geçiyor diye düşünüyorum. Önemli olan bu zorlu, zorlu olduğu kadar eğlenceli yolculuğun başladığını görebilmek. Kamera Önü sınıfında öğrencilerim sonuca hızla ulaşmaya çalıştıklarında görüyorum ki öncelikli heyecanları televizyon ekranlarında olabilmek. Oysa bir oyuncu için hedef Televizyona çıkmak olabilir mi? Hayal gücünü daha geniş tutmak gerekir.
Sınavlar için günlerce çalışmış olan aday sınavlarda, o gün yaşadığı psikoloji, sınav stresi, jüriden aldığı olumlu-olumsuz elektrik, zihninde “şu an iyi miyim?”, “çalıştığım gibi oynayabiliyor muyum?”, “burayı böyle mi yapıyordum?”, “sonuna kadar izleyecekler mi?” gibi pek çok soru ve daha pek çok etkenle oyununu oynuyor. Burada başarı sağlayabilmek için adayın temel bir ihtiyacı var. “Ân”a adapte olabilmek, her türlü koşulda kendini ortaya koyabilme becerisini geliştirmek. İşte bu noktada doğaçlama yöntemi ile metne hazırlanmak adayı pek çok etkene karşı donanımlı kılacağından bir kez daha önem kazanmakta.
Yetenek sınavlarında eğitmenlerin ilk olarak görmek istedikleri neler olabilir?
- Gelen adayın malzemesi.
- Eğitiminin başlangıcında olan adayın, bulundukları kurumun sisteminde gelişmeye yatkın olması olması.
- Onun yaratıcı gücü. Bu yaratıcı güç arandığında görülecektir ki her adayın farklı biçimleri vardır.
Peki ülkemizde aylarca çalışan adayın kendini 3 dakika gibi kısa bir sürece ifade etmesi gerektiği düşünülecek olursa:
Adayın sınav esnasında mutlak ortaya koyması gereken ne olmalıdır?
“Oyuncu adayının metni benimseyip benimsemediği”
Yani ezberden bir şeyler söylenmesi değil söylenenlerin kendi içinden gelen, adayla bütünleşmiş davranışların sonucu olduğunu gösterebilmek oldukça önemlidir.
Bir karakteri sınavda canlandırırken, karakterin önemli bir anını oyun metninin öncesi olmayan bir anından başlayıp, üstelik birlikte oynadığın partner yanındaymışçasına boşlukla oynamak ne derece kolay olabilir?
İşte bu durumu kolay kılmak için yollar geliştirmek gerekiyor. Karakterin eylemlerini başlatan noktalar oldukça önemlidir. Bir bakış, bir hareket çoğu zaman uzun sözlerden çok daha fazla şey anlatabilir adayı izleyen jüriye. Bu bakışı aramayan bir eğitmen grubu tarafından izleniyor olsanız dahi anlarda yaratılan etki farkı onlara hissettirecektir.
Önemli olan adayın, bir karakterin söyleyeceği sözlere iten şeyleri hissedip hissetmediğidir. Bu adayın oyunculuk gücünü-güdüsünü gösterir. Mesela oyuncunun söze başlamadan önce kendine yeterince zaman tanıyıp tanımadığı önemlidir.
Siz sınav jürisi olsanız sahnede öncelikle neleri görmek isterdiniz?
- Adayın hayal gücü canlandırdığı karakterin ve sahnenin gereklerini yansıtabiliyor mu?
- Karakter nasıl sahneye giriyor? Nasıl sahneden çıkıyor?
- Karakterin dönüm noktası algılanmış mı?
- Metnin dramaturjisi anlaşılmış mı? Bunun için adayın dramaturjiyi bilmesi gerekmez.
Eğer yetenekliyse bunu oynayarak keşfedecektir. Bunu hissettirmesi yeterlidir.
Önemli olan:
- Sınav süresinde adayın dikkatini toplayabilme yeteneği.
- Adayın Karakterin davranışlarındaki değişimleri hissedebilmesi.
- Adayın oyunculuk içgüdüsü ile sınav esnasında olanları, duyguları yönetebilmesi
- Rol arkadaşını, atmosferi hayal edebilmesi, mekân kullanımı
- Bedenini iyi kullanabilmesi
- Diksiyonu
- Oyunuyla seyirciye ulaşabilmesi
- Oyuna başlamadan önce hazırlık
- Kendini ifade etmekten, açığa çıkarmaktan keyif almak. İçe kapanık, kendisini reddeden bir adayın oyunculuk çalışmaları sırasına açılabilme şansı olduğu gibi aksi de mümkündür.
- Farklı önerilere açık olmak, kabul etmek, uygulayabilmek
- Rolü anlamak
- Kişiliğini gereken ölçülerde oyuna yansıtabilmek
Bu özelliklerin hepsinin birden adayda bir anda olabilmesi mümkün değil elbette. Elbette oyuncu hayatı boyunca bu gibi özellikleri geliştirmek için çalışacak kuşkusuz.
Unutulmamalı, doğaçlama çalışmaları ile metne hazırlanmak tüm bu süreçleri harekete geçiren, kişide yeni refleksler yaratabilen egzersizleri içerir.
Bu gibi özelliklerin bir oyuncu adayının görünür olmasını sağlar, onun eğitilebilir bir yeteneği olduğunu göz önüne çıkarır. İlerleyen zamanlarda bu özelliklerin bilinçli hale gelmesi, güçlenmesi, geliştirilmesi eğitim kurumunun derslerinin konusu olmalıdır. Doğaçlama derslerinin, sahne çalışmalarının, hareket çalışmalarının, konuşma derslerinin ve kuram derslerinin bunu her zaman desteklemesi gerekir.
Sınav esnasında adaya gerçekliği yitirten, kendisini ifade etmesini zorlaştıran, yeteneği gizleyen şeyler neler olabilir?
- Tutukluk
- Duyguları aşırı ifade çabası
- Gevşeklik, edilgenlik, güçsüzlük
- Hiçbir işe yaramayan klişeler. (Bu klişeler yaratıcılığı gölgeler, karakterden uzaklaştırır, tekdüzelik ve ezbercilik başlar)
Özetlersek, oyuncunun yaşamı kendi üzerinde yaptığı güç bir çalışmaya dayanır. Rol çalışırken olduğu gibi, kendi özel hayatında da kişiliğinin gelişimi oldukça önemlidir. Oyunculuk bölümlerine hazırlanırken aday, eğitim sürecinin henüz başında olduğunu unutmamalı. Bu kısa dönemde kendi kişiliğine ve hayal gücüne en yakın karakteri seçmek, özgüvenle, hata yapmaktan korkmadan, kendine olan inancını her daim yüksek tutarak çalışmak oldukça önemlidir.
Kaynakça: improg.blogspot.com ,Berlin Oyunculuk Okulu Öğretim Üyelerinin hazırladığı "Oyunculuk El Kitabı", Gerhard Ebert'in "Oyunculuk Sanatında Doğaçlama"
Comments